Translate

13 Eylül 2011 Salı

Herşeyi Bil, Duy Sakın Görüyorsan Sonunu Görmemezlikten Gelme Acıtmaz Belki Ama Üzülürsün işte..

Yüreğin acısı okunurdu suretten. Anlatılmazdı, dile gelmezdi. Derinlerde sızlardı, kimseler duymazdı belki ama sanki yazardı bir yerlerde, anlaşılırdı. Sorular şaşırtmazdı, özenle dizilen cümleler ezberlenmişti artık. Ağlamak yasak kahkahaları geçtim gülümsemek ütopyaydı. Geçmişten kalan izler geleceğe zimmetlenmişti. Unutamazsın, söküp atmaya çalışmak faydasız. Savaşların sonuçsuz. Bırakmayı düşünmek imkansız.Gitmekse mecburiydi...
Kendimizi yalanlarla yaşatıyoruz, sonra biri çıkıp bize yalan söyledi diye kızıyoruz. Garip değil mi? Yaşadığımız dünya bile bir hayalden ibaretken biz gerçeği arıyoruz. Gerçek olduğunu düşündüğümüz şeylere dokunamazken, istemekten hiçte çekinmiyoruz. Gerçek dostluklar isterken, gerçek aşktan bahsederken, hayatımızda hayal ürünü olduğunu bildiğimiz bir çok şey de hakikati arıyoruz. İstiyoruz ki hep bizimle olsun hep bizimle kalsın. Kocaman yalandır. Hiç kimse bizimle hayat boyu kalmayacak ve hiç kimse bize ömür boyu aşık falan olmayacaktır. Palavra ama yaparız işte gerçek olmadığını bile bile yalan söyleriz gerçek olmayacağını bile bile hayal kurarız. Gerçek şu ki yaşamak için lazım olan şeyleri yapıyoruz ve belki de yine yalan söylüyoruz.
İnsanların iki yüzleri olduğunu söylerlerdi inanmak gelmezdi içimden. Zaman derler ya hep, işte o zaman her şeyi fısıldar sana. Anlamak için dirensen de nafile bir gün öyle bir sille indirir ki suratına seninle beraber herkes duyar o sesi. Direnmek fayda etmez, etmiyormuş o, zaman denilen kavram fısıldadı, duydum.
Anestezi yapılan bir bedene duyuramazsın kendini, hissettiremezsin.Kimseyi duymak istemiyor yüreğim, kimseyi hissetmek ve işitmek... Anlamak istemiyorum kim beni anladı ki? Herkes anlıyor-muş gibi yaptı çekildi bir köşeye. Sonra sana karşı iyi niyetli düşünceleri değişti. Neden? Çünkü anlamak istemedim onları... Olur bunlar daha ne ki kimler gelecek aşk, dost arkadaş diyecek sonra bir yabancıdan farksız ve bir düşman kadar soğuk, acımasız olmaktan çekinmeyecekler. Cümleleri birer hançer misali bulacak senin sırtını sen yolunu göstermesende..
Keşke demek ' Nasılsın? ' demek kadar alışılagelmiş bir sözcük oldu. Belki de faydası yoktur ama KEŞKE...

23 Ağustos 2011 Salı

Haydi Hepbirlikte 50 Metrecik Uzaklaşalım

Gelene 'Hoşgeldin' diyerek kapılarını sonuna kadar açan insanlar, gidenleride en güzel şekilde uğurlarlar. Bilirler ki; gelenlere açılan kapılar sadece kapıyı içtenlikle açmaktan geçmez o kapıdan girenler en samimi şekilde ağırlanır o hanede ne varsa önüne serilir ve ne yoksa bulunur, ikram edilir. İçtenlikle yapılan ikramlar yetmezse gider kapıyı çalan, ev sahibi onu nasıl içeri aldıysa o şekilde uğurlar. Yakışan budur değil mi? Yakışanı yapar. Yetemediğini bilir ama elden gelen de budur ve gelen eğer kabul ederse kalır o hanede, bütün yoksulluğuna, kırık döküklüğüne rağmen. Ona uğramak, uğradığında ise gitmeyecek olanlar vardır. O hanenin bir eksiğini giderecek birileri olacaktır mutlaka, geldiği zaman tamamlanacak tamamlayacak. Bu güne nasıl geldi ki o insan. Gelenlerden kalanlar da olmuştur, gidenler kadar.

İnsan neler duyuyor hayatında, neler yaşıyor, nelere endişeleniyor, nelere üzülüyor, nelerle ölüyor, nelerle gülüyor. Kimsenin mutluluk sebebi kimsenin mutsuzluk sebebi kimsenin mutluluk ve mutsuzluk sebebiyle aynı olamaz. Olamıyor yani. Kim üzülmüş ben mutsuz olunca, kimin canı yanmış ki benim canım yanınca, kimin dudakları kulaklarına varmış ben mutlu olunca? Hise(t)debilir bir insan karşısındakinin ne kadar yapmacık olduğunu. Belki anlamaz ilk adımlarda ama onunla yol katettiği zaman hisseder ve sonra bilir ki bu insan değil, yolu bitireceğim kişi ve onu en uygun durakta bırakıverir. Sakin bir şekilde mümkünse incitmeden. Ben bırakıyorum hepinizi. Nazikçe, kabalık yok yasak sizin yaptığınız riyakarlıklara da yer yok bu bedende, bu gönülde. Kendi yolunuzda yansımalarınızla yürüyebilmeniz dileğiyle. Yolu(uz)n açık olsun. 

Vicdanını rahatlatır önce insanlar vicdan azabı çekmemek için. Öyle oldu ama şu şu şu da vardı derler. Unuturlar...

Yeni bir iş yeni kişiler yeni olaylar. Hayatımda yaklaşık üç aydır çoğu şey yenilendi, ben de hadeflerimde. 

Bir anda geliverir o ses ummadığın anda, burnunun ucuna yapışmış asla unutamayacağın o tenin kokusu gibi. Kulakların duyduğu titreşim binlerce sesin içinden de farkedilir o ses senin sesin olunca. Tanıdın mı diye sorulur mu hiç? Yazık derim o zaman geçirilen zamanlara. Ayıptır sorulur mu hiç ' Sesi mi aldın mı? ' diye. Tanınmaz mı?...

Birşeylere zor diyorlarsa daha çok seviyorum o işi, yapabilmeyi değil işte o zaman istiyorum yapmayı başarmayı...

3 Ağustos 2011 Çarşamba

Yapacak birşey yok!...

Birileri gelir hayatına girer. Sahte tebessümler, yalan kelimelerle hayatının odak noktası olmaya çalışırlar. Önceki deneyimlerden olsa gerek pekte kanamazsın yalan sözlere, sahte tebessümlere. Yanında olmak istediğini söylediği her an aslında, sana ihtiyacı olduğu için değil yanında başka kimse olmadığı için seni ister bir başkası olsaydı zaten gerek duymazdı.

Görünüşte birşeye benzediklerini düşündüğün kişilerin çoğu, kendini gösterdiğinde fiyatı fazladan yazılmış basit bir etiketten farklı değildir. Her pahalı gördüğün etiketin malı pekte kaliteli olmuyor hani.

İnsanların bazı doğruları vardır. Hani bana komik gelen veya basit gelen şeyler onun için gerçekten çok önemlidir ve sen ona saygı duyarsın. Biri gelir bile bile göre göre senin hayatta önem verdiğin o şeyi yıkar geçer, sen senin için doğru olanı yaparsın ve sende onu yıkar geçersin hayatının o köşesinden çıkarır atarsın. Bu kime yanlış gelirse gelsin sadece senin doğrundur ve doğrudur. Herşey iyi güzel de insan varsaydığı doğrudan vazgeçer mi hiç?
Geçer, geçiyormuş. Sağlam karakterli sandığın insanlar da vazgeçer. İnsan değişiyormuş bir de. Öyle içten inanarak, güvenerek ' İşte, kendinden emin, ne yapacağını bilen birisi. ' dediğin kişiler de değişiyormuş. Neyse...

Şöyle küçücük yandan, belki sahte belki gerçek bir tebessümle ' İşte, insanlar. ' diyerek bitirebiliyorum, daha fazla birşey yazıl(a)mıyor.

26 Haziran 2011 Pazar

Totaliter resijimlerim var artık benim de....

Herkes bir gün gider.
Gidenin ne kadar hatırasında kalınır bilinmez ama giden, hep bir adım öndedir.
Gitmiştir hiç bir şey söylemeden bir veda bile etmeden, unutmuştur yada unutmaya meyletmiştir. Gider, çünkü seni senin yanında kalacak kadar sevememiştir. Benimseyememiştir, seni kendiyle bir bütün yapamamıştır, seninle ölmek istememiştir yani kısaca sev(e)memiştir.
Sevmek, aşk büyük bir yüktür. Sevilmek daha bir kolay. Birbirini seven iki insan ise muhteşem bir hadise yani kısaca sevgiyi taşımak cesaret isteyen bir eylemdir. Aslına bakarsan ahde vefaya imza at(a)mayanın gidişinden söz edilemez. İşte bütün olay bu!...
Aşeren bir kadınsındır sen hayatın ellerinde. Bir şey istersin bir an, hayat sana onu ya hemen elleriyle sunar yada hiç bir zaman göz ucuyla göstermez, kokusunu almana bile izin vermez. Bir hasretlikle yaşarsın, hayat acımasız. Anlarsın gelmeyecek, getirmeyecekler onu sana, gidemeyeceksin ona... Alterlerini kalbinden sökercesine, feryatla atarsın onu içinden. Elbet acıyacak canın, elde etmek kolay olsaydı çekilmezdi bu kadar zulüm.
O kadına bütün güzelliklerini bahşeden hayat, beni birilerinin eline sunacak kadar küçüldün mü?
Hayat işte!...

Evet çok iyi biliyorum yine gittin.
ve son kez
Son kez süzülsün göz yaşların benim için, son kez dökülsün dudaklarından benim için söyleyeceğin son replik ' Seni seviyorum ' de son kez ,ben son kez hissedeyim bir damla düştü yeryüzüne benim için, birisi içinden söküp attığı beni son kez yâd etti... ve git ama bir daha hiç gelme, anma adımı, süzülmesin gözlerinden yaşlar benim için, söyleme beni sevdiğini... Git!... Bu gidişin son olsun, ardına bakma. Git ki! bu kez ne gelemediğin nede gidemediğin bir yol olmasın...

' Güçlü durma bu kadar. ' dedi. Onlar mı yanılıyor ben mi? Duruşumun farkında değilim sanırım yada çok iyi biliyorum...

Herkes ister mi hayatının bir köşsinde herkesi herşeyi bırakıp gitmeyi. Yaşadığı, doğduğu öleceğini düşündüğü o şehri...
Herkes bir gün gider. Gidiyorum...

12 Haziran 2011 Pazar

Uzun zaman oldu bana birşeyler anlatmadın, ne biliyim söylemedin işte bildiğin bir türküyü falan...

Sanki Ankara sen kokuyor şimdi. Hatıralar geliyor birer birer diziliyorlar umutsuzluklarla, özleneceklerini bile bile, Araf ta olduğumu bile bile... Ne kokun ne siman ne adın silindi.

Yükü ağır gelen sevdaların, yükünü taşıyan sevdalılar o yükün ağırlığının fazlalaşacağını bile bile mola vermeden son durağa doğru yürürler. Ölümün kokusunu alsalar da bırakmazlar. Aslında onlar için asla son yoktur...

Nasıl bir anafordur bu gark olmuş cümlelerim konuşmaktan yazmaktan aciz. Jilet kesiği yaralar var vücudumda. Kalbim celimsizleşti. Sokaklarım hep yağmurlu.

.
.
.
Hüzünlü notaların bahara küskün.
Belki de senin beni unuttuğundan fazla hatırlıyorum seni.
An kırılırdı ya omuz başlarına akardı dualarım.
Gideceğimi bilerek çekerdim tüm ağırlığımı.
Sonra an kırılırdı gece kabuk bağlar tesadüften fazla kavrardık acılarımızı.
Üç damla aşk süzülürdü gözlerinden, üçünü de saklardım ben içime ve sen, gideceğimi benden iyi bilirdin. Dudağımda sana ait suskunluk ve kırık kanatlarından.
                                                                                                                                     K.T.

Güzel olan her şeyin bir sonu var, çirkinliklerinde bir sonu varmıdır?...

Geldin ya ( belkide ben öyle sanıyorum ) şimdi Ankara bir başka kokuyor.

Öne Çıkan

Sevmek ya da sevmemek işte bütün mesele bu!...

     İnsan sevmeye nereden başlamalı? Günün sorusu bu olsun.       İnsan en çok kendinin düşmanı ve yine en çok kendinin dostu. Bir söz va...

Popüler