Translate

11 Ocak 2023 Çarşamba

Sevmek ya da sevmemek işte bütün mesele bu!...

  

 
İnsan sevmeye nereden başlamalı? Günün sorusu bu olsun. 

    İnsan en çok kendinin düşmanı ve yine en çok kendinin dostu. Bir söz var ya çaresizseniz, çare sizsiniz. İnsan kendini tanımadan kalbinin ilk gördüğüne aşık oluveriyor, sonrası silsile halinde tepe taklak gelebiliyor. Önce mutluluktan kör olmuş gözlerle etrafı görmeye çalışıyoruz, bembeyaz hayaller kuruyoruz, sonra aşk acısı çekiyoruz, değersizleştiriliyoruz kendimizi,(sevgiyi hak etmeyen o kişi gölgesinde) kendimizi tanımadan sevgiyi en çok hak edeni; kendimizi bir kenara atmışız haberimiz yok, o kargaşada nerede olduğumuzu unutuyoruz. Sonra ara ki bulasın kendini. Önce kendinle başla sevmeye, İyisiyle kötüsüyle sev kendini demeyeceğim. Bu cümle sonrasıda başımıza bir sürü egoist, bencil, toksik kişilikte otlar türedi. Lütfen kötü olan sevmediğimiz o taraflarımızı çiçeklendirelim. Mükemmel değiliz tabi ki hatalarımız olacak ama güzelleştirebiliriz, bu güç her insan olanda var, buna bütün kalbimle inanıyorum. 

    Allah insanı yaratır, sonra insan; ya düşüncelerini, duygularını, davranış ve alışkanlıklarını yeşillendirdiği karakteriyle kaderini güzel bir yere götürür ya da düşüncelerini, duygularını, davranış ve alışkanlıklarını yeşillendirerek karakterini karanlığa kendini toprağa gömerek yok olur. 
    
    Seçim bizlerin... 

    Sevmek insana en büyük nimet ama bu nimete kendimizden başlayamamak ne büyük eziyet. Hayatına birileri sürekli girip çıkacak, sevgini hak etmeyen insanlar seni, nefes alan bir ölüye dönüştürmeye çalışacak, belki başaracaklar da. Aldığın nefes canına batacak, canın bedenine dar gelecek deyiminin hakkını vereceksin, cümlelerin senden başka herkese deva olurken iç sesin asla susmayı başaramayacak. Kimse bilmeyecek kimselere tek kelime edemeyeceksin belki de. İşte tam burada kendimizin en büyük düşmanı oluyoruz. Sana emanet verilen o canı üzmeye hakkın var mı önce bunu düşün. Sen güzel sevdiysen, sen sevebildiysen, o kişiyi senin sevginin büyüttüğünü öğrenene kadar bu acıyı yaşamak zorunda kalacaksın.(Dozunda üstadım, ayarında üz o tatlı canını.)Biliyor musun bunu hayatta bir kere yaşamayacaksın, sana hayal kırıklığı yaşatacak berbat niyetli bir çok güruh senin hikayende nefes alacak. Sen kalbinin temizliğini korudukça onlar kalplerinin karanlığı ile kendilerini boğacaktır, dibe vurma kendini, başın gökyüzüne bakmaktan bıkmasın, yorulmasın. Hayatından birisi elendiği için mutlu ol, ve sana verilen dersi mücevher kutuna büyük bir özenle bırak ki bir sonraki yara aynı yerden olmasın. 

    İsmet Özel: Hepimiz insanız, diyorlar. Hepimiz insan değiliz, hepimiz beşeriz. Aramızdan bazılarımız insandır. Güzel düşünebiliyorsan, sevebiliyorsan, özleyebiliyorsan, ağlayabiliyorsan insansın. Kısaca hissedebiliyorsan insansın... 

    İnsan olarak doğuoruz ama insan olarak veda etmiyoruz bu dünyaya. İnsani duygularımızı kaybetmeden veda eden insanlardan oluruz umarım... 

Lütfen, yazılarımla ilgili düşüncelerini benimle paylaşmak için mesaj göndermeyi ihmal etme. :)

17 Ağustos 2021 Salı

Ayrı Dünyaların İnsanlarıyız... Çekme Beni O Dünyacıklara Lütfen...




'Bir duyan olsa bir gören olsa ne derler !'e aldırmadım. Bütün tabularımı yıktım, iç sesimi susturdum, gözlerimi kapattım ve istediğim yerde oldum. Bir zamanlar yazdığım; 'Bence bazı insanlar gülümsemeyi meslek edinmeli...' cümlesinin sahibiyle huzuru paylaştım. 

Neyi anladım biliyor musunuz; kişi geçmişinde ne yaşamış olursa olsun insanın kalbi ve benliği o yaşadıklarıyla beraber onu kabul ediyormuş. Gözü görmüyor, kulağı işitmiyormuş bu güne kadar hayatına ters gelen takıntılı hallerini bile bir çırpıda siliyormuş. 

Yıllar önce taslak olarak kaydettiğim yazının devamını getirmek pekte kolay olmadı, bir kısmını silmekle başladım tekrar yazmaya.

İnsanın zamanla duyguları, korkuları, inandıkları değişebilir mi? Değişebiliyormuş ne yazık ki... Dünya düzenine ayak uydurmakta direnen bir avuç insandan olabilmek ne kadar da kıymetli. Hani şu cümleye başladığım paragraf var ya; ' 'Bir duyan olsa bir gören olsa ne derler !'e aldırmadım. ' nasıl büyük bir cesaretmiş o öyle dedirtti kendi kendime. Tabuların yıkılması ve istenilen yerde olunması... vay be...
İnanmak önemli tabi, ya kendine ya karşında durana... İşin kötü tarafı ne biliyor musunuz insan bir çok duyguya inancını tüketebiliyormuş zaman aktıkça. Saygıya, sevgiye, emeğe, sessizliğe,.. Hani insanlık olarak  büyüklerimizi sayıp, küçüklerimizi koruyacaktık, yükselip ileri falan gidecektik bu dünyada. Biz yıllarca bunlar için yemin etmedik mi? Ezbere yapılan işlerin hiç bir anlamı yok üstadım. Ezberlemekle anlamak birbirlerine ölesiye zıt. 

Anlamıyorlar... 

Sen çocukken her sabah ya da öğlen sınıflara girmeden okuduğunun ne anlama geldiğini bilmeden yaşadın bu evrende. Küçükler korunmadı, büyükler sayılmadı, yurdumuz ve içindekiler kendinden çok sevilmedi. Bencillik dozunda olmadı bu ülkede.  Yükselip ileri mi gittik yerin dibine mi girdik vallahi ben karar veremedim, siz karar verirsiniz artık. Açılan yollar kapandı, hedefler şaştı, varlık denilen bencillikle her şeyi yok sayarak yaşadı, kimse kimseye bir şeyler armağan etmedi üstelik başkasının olana göz dikildi... Sözün özü insanlık yörüngesini şaşırdı, eskiden korunan çocuklarımız yavrularımız sapkın duygular besleyen insanlar tarafından iğrenç isteklere kurban edildi ekranların başında ağlayan bir avuç insan kaldı, kulaklarını tıkayan ve gözlerini kapatanlar ise ocaklarına düşen ateşten sonra ses çıkartmaya kalktı. Kadınlar hunharca katledilmeye çalışılırken ses çıkaran kişiler cezalandırıldı.
Sonra mı? 
Sonra yaşanan bir erkeğin kadını darp etmesi durumunda 'aman karışmayalım, boş ver sana ne?.. Ya bırak kapat kapını, ne yapıyorlarsa yapsınlar.' cümleleri havada uçuştu. Boş mu verdik? Bir çoğumuz boş verdi, ne zamana kadar biliyor musunuz ocaklarına ateş düşene kadar. Kimse öğrenemedi adaletsizliğin, haksızlığın, şiddetin, saygısızlığın ve sevgisizliğin karşısında dimdik durmayı.. Kimseye öğretemeyeceğiz, rengini belli etmeyi, siyahın yanında siyah olacaklar, beyazın yanında beyaz, kırmızıya mor diyecekler ve onaylayacaklar, maviyi yeşili yok sayacak bir kısım güruh, bir kısım güruhta onların onları destekleyecek mavi ve yeşilden bir çıkarı yoksa tabi ya da mavi ve yeşil diyenler daha güçlü değilse falan. 

İyi ki sonsuzluk yok dedirtiyor bu düzen insana... 

Dünyada bulunan kaynaklarımız sonsuz değil mesela, sonsuzmuş gibi yaşıyorlar. Bir kısım ellerinde çöple uygun bir yer bulana kadar beklerken diğeri içine edebiliyor bulunduğu her yerin. Bir kısım; 'Gereksiz elektrik harcamayalım.' derken diğeri 'sana ne senin mi cebinden çıkıyor parası yak gitsin.' diyor. (ben bunlara hangi küfrü etsem ki bilmiyorum, hoş küfür etmeyi de bilmiyorum. Aslında eskiden bir kaç tane biliyordum kullanmayalı epey unutmuşum zor zamanlar için saklamak gerekiyormuş.) 

Keşke her insanın kalbinde ki o ufacık sevgi hiç tükenmese, diğer ufacık sevgiyle birleşince büyür kocaman olurdu. Seven insan kötülük yapmazdı, düşünebilirdi, değer vermenin anlamını değer gördükçe anlardı. Herkes iyi olunca da iyinin kıymeti bilinmezdi diyorlar, şimdi çok mu biliniyor sanki. Bu da laf işte. Bazı insanlar da işleri olmadığı için mi konuşmuş ne yapmış anlamıyorum, küçücük cümlelerin altında ezmişler dağ gibi insanları...

Neyse uzun zaman sonra yazmanın verdiği amatörlükle de olsa tamamlandı sayılır yazımız. 

Şu pandemi döneminde sağlıcakla kalın...


13 Eylül 2017 Çarşamba

BEN EN ÇOK YALNIZLIĞIMI ÖZLEDİM



Yine aynı duygular; yorulmuş bir bedenin yıkılmadım ayaktayım çabaları. Tabi ki yoruluyorsunuz tabi ki yıkılıyorsunuz ve tabi ki kırılıyorsunuz. Kimse bilmesin, kimse duymasın. Siz etrafa gülümseler göndermeyi ihmal etmeyin onu yapamayacaksanız eve kendinizi kapatın ki görmesin kimseler bilmesinler kırılan yanlarınızı, öğrenmesinler zayıflıklarınızı, işitmesinler göz yaşlarınızın yanaklarınızda oluşturduğu çağlayanları, abartmasın kimsecikler canınızın nasıl yandığını ya da hafife almasınlar içinizde ki aşkı...

Galiba bir gün hepimiz öleceğiz. Galiba diyorum çünkü gerçekten insanların ölümsüz gibi yaşaması tuhaf geliyor. Kimse umursamıyor bir gün bu dünya da o toprağın üstünde değil altında olunacağını. Saçma sapan işlerle saçma sapan halleri kısacık zaman dilimine sığdırmanın keyfini yaşayan insanlardan oluşan bir topluluğun içerisinde nefes almak tüketiyor işte. ' Hayatın tadını çıkart, bir daha mı geleceğiz dünyaya ' gibi kelime grupları kulak kanatıyor üstadım. Bu dünya üzerinde bir seferlik yaşama şansın varsa kaliteli yaşa. Aklına gelen her şeyi yapmak yerine düşün sonra taşı fikrini, zikrini, hayallerini... 

Evet vicdanımla oynadılar yine. Zayıf yönlerimi öğrendiklerini düşünenler kullanım kılavuzunu pek dikkatli okumuyorlar. Başarısız damgasını yapıştırıveriyorlar alınlarının ortasına en afillisinden. Gözünün içine baka baka yalan söyleyenleri görmüyorsun bu durumda, bunlar onların bir level fazlası. En yakınlarım dediklerin bile bunların içine girebiliyor. Hayattan en güzel öğrendiğim şey; 'Yalnızız Üstadım!' deliler gibi müthiş bir yalnızlık bu. Zamane aşkları, zamane dostlukları, zamane kardeşlikleri falan derken yapayalnızız işte. Araya siyaset iliştiren, maddiyatı baş üstüne koyan, konuştuklarını anlamayan, başkalarının arkasından sallamayınca konuşulan konulardan zevk almayan, insanların kusurları ile dalga geçmediğinde sıkılan, her yapılanı kötü niyetten saymayınca aptal ilan eden falan filan, uzar gider böyle. Onların yapmaktan zevk aldığı şeylerden mutlu olamıyorsan nefes aldığın ortamlarda bulunmalarına izin vermeyeceksin. Net!..

Ebeveynlerin konusu öyle derin ki. İçimde acısı hiç dinmeyen yara. Yalandan gülümseme onlar için yaptığım en büyük rol sanırım. Görmezden gelmek, her yapılanı unutmak, herhangi bir hatada, açılan telefonlardan yükselen sesleri duymama çabam ama her ne hikmetse o seslere bünyemin verdiği kimseyle konuşmama tepkisini unutmaya çalışmam, hiç olmamış gibi davranmaya çalışmam ve sanki bir daha hiç olmayacakmış gibi hafızamdan silmek için sarf ettiğim efor,.. Hayat denilen üç günlük dünyamın iki buçuk gününü siz çalmıştınız ne çabuk unuttunuz ya da hiç bilmiyor muydunuz? Tuhaf değil mi, bir ailen olduğunu düşünüyorsun ama onlar senin en zor zamanlarında yok. Gölgesi falan yeter demeyin, bir kadının o kadar yırtıcı arasında yalnız kalmasının zorluğunu yaşamanız lazım, o gölgenin yeterli olmadığını görmek için. Eğer o gölgenin sahipleri birazcık gölgesiyle değil kendisiyle özüyle sözüyle hissettirseydi kendini daha farklı olurdu yaşananlar. Binlerce yalanın arasında acaba hangisi doğruya daha yakın diye düşünmek yerine benim babam var, annem ve kardeşlerim var diyebilirdi. Yanlış yapınca değil yapmadan önce çalan telefonlarım, adım atmadan önce işittiğim nasihatlerim olurdu. Yok efendim öyle herkese eşit davrandıkları falan birisi daha çok seviliyor. Hayır hayır kesinlikle kıskançlık değil sadece bezmişlik. 'Hepiniz evladımızsınız, hepinizin yeri aynı.' cümlelerine tepki sadece. Madem hepimizin yeri aynı diğerlerinden de alır mısınız lütfen hayatlarının iki buçuk günlerini. Hatırlıyorum bir zamanlar hep hayırlısı böyleymiş dediğim zamanları; şimdi pek yapamıyorum. Galiba geçen zamanın önüme çıkarttığı zorluklardan yorulduğum için.

Aşk; hissetmeden yaşayamadığım bir duygu oldu hayatımda. O kıpırtı, o huzur, o leylalık, filler, kuşlar, börtü böcekler... Güzel şeyler vesselam. Yalnız o duyguyu hissedebilmek için kendimi pek bir zorladığımı hissettim bu aralar. Şey gibi, doğru insanı ararken bazı limanlarda mola vermek gibi. Gerçekten sevebilen ve seninde sevebileceğin birisini bulmak meziyet isteyen bir iş üstadım. Bir ara bulamayacağımı anladım ve açtım ellerimi semaya 'Allah'ım, ben bu konularda epey beceriksiz bir kulunum biliyorsun, yanlış kişiler kalan hayatımda gereksiz yer kaplamasın doğru insan bir gelsin pir gelsin artık ve benim onu tanımam için bir yol göster, rüya gibi...' olmaz olmaz demeyin rüya işi oldu ama o rüya da olan, doğru kişi olmadı ben galiba o rüya işini epey abarttım dualar bu yönde olunca. Rüyalarıma yine güvenirim yanlış anlaşılmasın. Orası benim bu dünyadan tek kaçış alemim. Evet bu aralar yoruldum bu aşk meşk işlerinden aramak istemiyorum, kimseyi tanımakta istemiyorum, bir fanusa kendimi kapatıp bir süre orada kalmak istiyorum sadece. Depresyon falan değil kendini koruma altına almak diyelim biz buna. Kafa dinlemek, kalp dinlendirmek, limanların boş olması ve o limanlarda yalnızlığın ile dertleşmek... Gidiyorum yine kendi kendimi bulamadan. Umutlarımı yeşillendirip yarıda bırakanları, maviye ihanet edenleri, yıldızları saymaya ömrü yetmeyenleri, aşkı, sevgiyi, saygıyı kafalarında farklı şekillendirenleri, hayatımın erkeği gibi davranmaya çalışanları ve onlarca sahtekarlığı arkamda bırakarak azıcık gidiyorum işte. Çok uzaklara değil şöyle kıyıda köşede bir yerlerde bir yok olup geleceğim kendi kendime. Benim dünyamı kirletmeyin, hayallerim ve hala umutlarım var oralarda. Sesleriniz kulağımı kanattıkça çok daha çabuk kirletiyorsunuz ayak bastığım toprakları. Buralarda daha ne kadar nefes alabileceğimi bilmediğim için bu kadar hızlı kirlenmesine izin veremeyeceğim dünyamın.

Kimseye beddualarım falan yok, öyle ağız dolusu. Küfür etmeyi zaten bilmem yani bilirim de öyle ana-avrat küfür edemem, duymakta istemem, intikam almak isteyip sonradan üşendiğim çok zaman oldu ve en güzel yaptığım işlerden birisi Allah'a havale etmekti, en zahmetsizi; fazlasını yaşamıyor yaşatan, eksiğini de. Seven sevdiği kadar, nefret eden nefret ettiği kadar az ya da çok yok her şey orantılı o katta. 

Hayır bu günlerde repertuvar epey geniş fakat kimsenin ne düşündüğümü neyi özlediğimi bilmesini istemediğimden paylaşmayacağım şarkı, türkü, şiir falan....

19 Ağustos 2017 Cumartesi

KALBİMİ SEVİYORUM HALA İNANABİLDİGİ İÇİN

Gecenin bu saatinde beni klavyenin başına oturtacak o gücün ne olduğunu çok iyi biliyorum ama ne yazık ki bunu yazabilecek cesaretimin yok.

Evet. kalbimi seviyorum hala inancını kaybetmediği için. Her şeye rağmen, tüm yaşananlara, bütün yaşanmışlıklara rağmen, ailemin bile varlığının sadece formalite icabı var olduğunu söylediğim zamanlarımın hiç bitmeyecek olmasını bilmeme rağmen, mavi devin de dediği gibi değer kumkuması yaptıklarım 'Kafama bir değil binlerce kazık çaksalar (bile bile, isteye isteye) istemeden olmuştur, elleri kayıvermiştir diyebilecek inanca sahip olacak o kalbim. İnsanların gördüğü o zarafeti bunca sene ilmek ilmek işlemek kolay olmadı bu kalbe. İnci gibi dökülen milyonlarca göz yaşı ile besliyorsunuz o inceliği. İnsanların hayranlıkla baktığı o ışıltıyı yakalamak kolay değil üstadım. (Belki de ilk defa bu sayfa bu söylenenlere şahit oluyor. Mavi dev amacına ulaşıyor gibi gibi)

Bu gün etrafa saçtığım bir ışık fark ettim. Tüm omurgasızlara rağmen. Sanki mükemmelmişim gibi geçti bu günüm. Halbuki ne topuklu ayakkabılarım, ne mini eteğim vardı. üstelik annemden gece gezmelerim yüzünden bir ton laf işitmeme rağmen. 'Sanki' dedim kendi kendime, 'Sanki çığlıklarımı duydunuz bu güne kadar, sanki bir günden bir güne gerçekten yanımda olabildiniz. Sandınız ki Ebru hata yaptığında biz hesap sorarsak ebeveyn oluyoruz. Sahi neredeydiniz sizler benim içim bağıra bağıra feryat ederken, içimdeki o çocuk ölmek üzereyken bir kürek toprakta biz atalım diye beklerken,uzattığım o eli hanginiz gördü? Gerçekten hiç mi acımadı,acımıyor ve acımayacak içiniz? Benim, yoldan geçen hiç tanımadığım birisi için bile üzüle bilme kapasitem varken siz nasıl böyle kör olabildiniz bana? Tamam, tamam çuvaldızı kendime batırayım hadi; Ben ne yaptım bu kadar size? Belki ben bir gün bunları ve bunların daha fazlasını sizin yüzünüze haykırabilirim fakat şimdilik biraz daha boş ver modun da takılabilirim ki öyle de yaptım.

Kötülük denilen bir illet var. Benim bu düşüncem ne kadar mantık dışı gelse de kötü olan bir olay, söz duyacağım zaman tıkadım kulaklarımı, görmeden kapattım gözlerimi ya da kaçar adım uzaklaştım işte. Dinlemedim dedikodularınızı, yanımda başkaları hakkında konuştuklarınız arkadaşlarımsa susturdum, sizin hayatınız bana hep saçma geldiği için amaçsız geldiği için leş geldiği için kitaplara sarıldım. Uzak durdum işte. Bir kaç ay kendime izin verip hayatınızı yaşadığınız kafayı anlamak için hem kardeşlerimle hem sizlerle biraz daha fazla zaman geçireceğim. Amaçsızlık nasıl bir duyguymuş empati yapacağım azıcık.

Ne diyorduk kötülük tohumunu kalpte büyütmek . Kötülük kalpte yeşermez üstadım o büyür büyütülür. İyilik tohumları yeşerir, çiçekler yeşerir, çimler yeşerir falan ama kötülük sadece büyür işte. Neyse; çevrem; ' Ben seni tanıdım tanıyalı sürekli elinde kitap, ya okula, ya kursa, ya dershaneye gidiyorsun. Ne oldu ikinci üniversiteyi de bitirdin eline ne geçti.' cümlelerini sarf edecek sırtlanlarla dolu. Onlara karşı da tek tek bu cevabı vermekten yorulmayacağım; 'Sana ne okudum, 5. üniversiteyi de okurum. Marmara Üniversitesinin havasını solumak istedim, İstanbul'da tatil yapmak istedim, bir zamanlar ben okumak istiyorum diye çığlıklar attığımda beni duymadıkları andaki ilk tercihleri evlendirmek olduğu için tek başımayken de başarabiliyorum alın bu da ikinci diploma diye önlerine fırlatmak istedim, hem bir çocuk yetiştirmeye çalışıp, hem iş hayatında mücadele verip hem de sınavdan sınava koşarken o zehrinizi başka yerlere akıtın istedim. İstedim ve yaptım, olup olmadığı beni ilgilendirir bir zamanlar sokamadığınız o burunlarınızı ve patilerinizi lütfen yine uzak tutun. ....'
Evet küfürden hiç haz etmem. Doğrudur ben sadece ince ince bazen pata küte yazabilirim.

Bu günkü ışığımdan bahsetmeden geçemeyeceğim bunca aklıma ve dilimin ucuna gelenlere rağmen ben her adım attığım sokağa bir gülücük bıraktım. Sebebi yoktu berbat geçen günlerimin hediyesi gibiydi ve duyduğum en güzel cümleler arasında ilk sırada; ' Şiirden kadın düşmüş...' Bu tebessümlerin karşısında kayıtsız kalamayan bir arkadaşımızdan gelen tatlı teklifi ve iltifat cabası, sonuncu ve en argo olanına geliyorum; 'Bu kadar güzel olmak suç olmalı.' İnsanlar duygularını ne ile beslerler ise dillerine onlar yansıyor işte. Tabi ki kabalık etmedim en nazik tarafımdan teşekkür ettim hepsine, en güzel kocaman gülümsemeler takındım dudaklarıma.

İş hayatımın garipliği bu aralar peşimi bırakmasa da en ilginç olanı firma sahibinin bütün sosyal medya hesaplarımı takip ediyor olması, çevremde herkes internetten anlamak zorunda değildi Allah'ım, ilgili olması gereken insanlar bilselerdi yeterdi aslında. İnşaAllah burayı da bulmaz bir de twitter hesabımı. Bu dua da anne ve babam da var Allah'ım onları atlamayalım. Hayır zaten annem arkadaşlarımın arkadaşlarına kadar biliyor artık facebook sayesinde fazlasına girmeyelim ne olur.

Özledim demeye korktum üstadım. Demiyorum konuşturmuyorum kimsecikleri de. Hafif bir sızı oluyor geçiyor sonra. Çabalarken saçmalayabiliyorum. Ben de insanım bazen saçmalamak istiyorum işte.

Tabi ki geceye şarkı bırakmadan olmaz;


9 Ağustos 2017 Çarşamba

REVERANS



Garip bir durum değil mi; inanmak istemediğin birisinin içine bu kadar acıyı bırakması? Tarih tekerrür etti arkadaş yine tarih tekerrür etti. Kapalı kapıların arkasına bırakmaya çalıştığım, tedbiri elden bırakmamak gerek diyerek bağlanma, inanma, kanma gibi sözde önlemlerle kendimi engellemeye çalıştığım bir olayın içinde nasıl böyle sırılsıklam kalabildim ki. Çok fantastik bir durum gerçekten.

Son zamanlarımın en iyi arkadaş ödülüne layık olan arkadaş dedi ki; 'Sen erkeklere adam olma şansı vermiyorsun!' Küt kafaya bir taş. Anlamadım tabi o ne demek yani her erkeğin adam olmadığını biliyorum ama bu neden benim elimde. 'Bırak adam diye hayatına aldıkların adamlık görevini yapsın, belki olmamıştır, belki yapamamıştır diye düşünerek kendini yorma, üzme, kırma. Adam olan yapar!..' dedi. Haklıydı sanırım. Sanırım değil, haklıydı. Belki şöyledir, belki böyledir, belki şunu düşünmüştür... Belki, belki, belki,... Sus içim sus!... 

Şöyle patladı olay aslında; Susturmuştum kendimi konuşturmuyordum; uzanmışım müzik dinliyorum yalnızlığım da eşlik ediyor bana tabi misss. Sonra bir hüzün geldi oturdu şu kalp tarafına bir baktım gözlerim doluyor yavaş yavaş. Telefonum çalmaya başladı, tabi ki de bu günlerimin en iyi arkadaşı ödülünü kazanan adam aradı. (Muhtemelen bundan sonraki yazılarda da konu olacağından adını mavi dev olarak anacağım :)) 

'Nasılsın?' 
'İyi gibi.' 
'Ne yapıyorsun?'
'Uzandım, müzik falan işte.'
Sustuk bir süre;
'Senin canın acıyor, sen özlüyorsun?'
Ses yok...
'İnandın mı, kırıldın mı, üzdüler mi seni? Yalan mı söylediler, kandırdılar mı?'
Bunların hepsinin cevabını biliyordu mavi dev, ama kendime itiraf etmekten kaçtığım bir şeyin ses dalgasına dönüşmesi beni dehşete düşürüyordu. 
Sustum ama yanaklarıma süzülen damlaların sesi düşmüştü mavi devin kulaklarına. Kaçamadım daha fazla. Artık bilinen bir gerçek vardı; konuşulabilir bir gerçek... Sonra mı sonrası sadece satırlarıma düştü işte...

Biliyor musun; düşünmek istemiyorum; kurduğu cümleleri, beni didikleyen o huzur veren sorularını, uyuyakalmalarını, uyanmalarını, hayallerini, çizdiği yolları, güvenmeyi öğrenme çabalarını, kırdım mı demesini, konuşurken olan heyecanını, ses tonunu, avuç içimde kalan nefesini, avuçlarımda kalan yüzünü, ben başka yöne baktığımda yüzümü inceleyen gözlerini, gülüşünü, kahkahasını, elimi bırakmayan ellerini, özlemelerini... Falan filan işte gerisi. Bunlara dilin sadece 'Özlemek.' diyor, kalbin tek tek tek sıralıyor nedenlerini, niçinlerini, güzel hallerini. Kötü hiçbir şey olmamış gibi özlüyor işte. 

'Evet takmıyordum kafama, inanmamıştım çünkü, hep öyle derlerdi...' diyordum kendi kendime. Biliyorum arkadaş çok iyi biliyorum ben erkekleri tanımıyorum sadece erkekler değil insanları tanımıyorum ama mavi dev erkekleri çok fena tanıyor.(Kendisi de onlardan olduğu için sanırım) Yakında bütün karşı cinslerime 'Hepinizden nefret ediyorum bakışları atacağım.' (Hı hı bunlarda sinirden söylenen şeyler. ) Olay sadece inanmış olmak, inanmışlığımın, inancımın paramparça olması. Bu dünyadan değilim bence de. Anlayamıyorum kişileri... Bir insan kendisini tanımaz mı? Neleri yapabilir, neleri göze alabilir, nelerin karşısında durabilir, nerelerde susabilir, nerelerde dağılır, nerelerde toparlanır?... İnsanlar boş mu konuşur arkadaş?... Konuştukları kelimelerin arkasında duramayacak kadar boş mu insanlar?... Kafamda deli sorular içim O'na ağlarken... 

Ne kadar çok cesaret vermiştim kendime bilmiyorsun, cesaretimi yanlış yollarda şahlandırmışım yazık etmişim galiba. 

Onun için üzülmüyorum öyle düşünme sakın beden dediğin her yerde bulunur. Herkes için geçerli o elini sallasan ellisi muhabbeti. Ben sevebilme ihtimalimin uçurum kenarında kalmasına ağlıyorum. İmkansızı istemedim yahu, gerçek olsun istedim sadece. Olağanüstü bir istek gibi geldi değil mi? Şimdi bir düşündüm de biraz imkansızı istemişim sanırım. 

Çok şey öğreteceğim; önce oğluma:

Ona önce 'Adam' olmayı öğreteceğim, yolun yarısı yolun başı yolun ortası demeden bir insana güzel kelimeler kullanmaması gerektiğini ne zaman gerçek birşeyler hissederse dökülen kelimelerinin en doğru kelimeler olacağını, dürüstlüğün ne kadar önemli olduğunu, inandığı şeylerin peşinden yılmadan yorulmadan koşmasını o yorulup bırakmak istese de onun destekçisinin olduğunu unutturmayacağım O'na, hissetmenin ne demek olduğunu, nezaketin, saygının, sevginin önem derecesini... Aşkı anlatacağım, İlahi aşk ile dünyevi aşkın farkını ve benzerliğini birisi olmazsa diğerinin olmayacağını... 
Kızıma;

Kadınlığın değerini öğreteceğim, güçlü olmanın erkeklere has bir şey olmadığını, mertliğin delikanlılığın kitabını yazdığını söyleyenlerin yanından geçemeyeceği mertlikte kadınlar olduğunu öğreteceğim.Güzelliğin kadın bedenine yapışmış bir hiçlik olduğunu asıl güzelliğin kalpte olduğunu söyleyeceğim. Gerçek olmayı öğreteceğim O'na da,.. Hayal kurmanın mükemmelliğini, maviyi, yeşili, yıldızları ve Ay'ı tarif edeceğim. Aşkı anlatacağım, İlahi aşk ile dünyevi aşkın farkını ve benzerliğini birisi olmazsa diğerinin de olmayacağını...

Ben mi? Benim bu zamana kadar tanımadığım, tanımayı dahil istemediğim insanların hayatımın bir köşesine el uzatmaları sebebiyle öğrendiğim ama asla öğrenmek istemediğim kötülükleri 'Dimağımın Unutulmazlar' köşesinde bir süre yaşatmaya devam edeceğim. Sonrası unutulur üstadım. Kim unutulmadı ki? Biz yanlış yapanları, yalancıları, riyakarları, sözünün eri olamayanları bu gün olmazsa yarın unuturuz. Ama O unutmaz. Biz O'na havale eder yolumuza devam ederiz. O kadar!...

Yaza yaza tüketirim içimin acısını, yaza yaza unuturum. Daha kötüsü de yaşandı biliyorum ama unutmuşum işte. Giderken kilidi dışarıda bırakmamıştır umarım...

Allah'ım sen biliyorsun, ben sana bıraktım yine, sana açtım ellerimi, sana açtım kalbimi, Sana sundum kelimelerimi, sana döndüm yüzümü...

Unutmadan reveransın anlamını da paylaşayım:
Reverans: Sizden en az bir şekil de üstün olan insanların karşısında centilmenlik adına sergilediğiniz hareket. 

Hadi bir tane de şarkı paylaşalım; Esmer kalpli insanlarla yollarımızın kesişmemesi duası ile...

Gelsin bakalım; Sıla - Esmer



Öne Çıkan

Sevmek ya da sevmemek işte bütün mesele bu!...

     İnsan sevmeye nereden başlamalı? Günün sorusu bu olsun.       İnsan en çok kendinin düşmanı ve yine en çok kendinin dostu. Bir söz va...

Popüler