Translate

16 Kasım 2010 Salı

Başımı koyduğum kucağını, saçımda gezen ellerini istiyorum, kalbinin yanına hapsettiğin kalbim ebedi misafirin olsun gözüm yok onda...

Kelimelerim hangisinin ensesinden tutsam da başlasam cümleye düşündüm, düşündüm bulamadım. Olayları tarihlerine göre sıralayayım istedim tutturamadım, alfabetik sıralanışı uygulasam dedim o da olmadı. Sensizliğin başladı günden mi bittiği günden mi, bu aralar üzerimde olan uğursuzluklardan mı, göz yaşlarımdan mı, Joe'ya üzüldüğüm kadar hiç bir roman kahramanıma üzülmediğimden mi, kara biberimin roman yazma istediğinden  mi ? Tamam önce bundan başlayayım.

Karabiberim roman yazmaya başlamış, okumamı istedi, ' Nasıl bir şey yazıyorsun' dedim ' Aşk' dedi. Kısaca özetledi uzattı sayfaları, ilk cümleyi okuduktan sonra 'okuyamam, önce kelime dağarcığını genişlet sonra aşk nasıl yaşanır onu öğren yani ev ödevini yap en sonunda başla' dedim. ' Aşk ne ? ' dedi , ' Nerede olursan ol onun seninle seninde onunla olduğunu yüreğinde hissetmektir, hani söylerler ya ruhunu, kalbini, bedenini onda bırakmaktır. Aşk aslında yaşayabilme ihtimalinin yanında en kötüsünü seçip yaşayamamayı tercih etmektir. Onunla olduğun her dakika da ' Allah'ım ne olur bitmesin' diyerek saatlerce onun gözlerinin içine bakarak dua etmektir. O'nun karşısına geçince ona bunları tek tek soracağım diyerek hazırladığın milyonlarca sorunun, onun yanına gittiğinde bir bir aklının en kuytu köşelerine saklanmasıdır. Hayatının en soğuk mevsimini yaşarken onun yanında yazı yaşamaktır. Sevgiliyle girilecek iddiada, sevgilinin ' ne istersin benden' sorusuna anestezi vurgununun, hiç düşünmeden ' ben hayattaki en güzel şeye sahibim zaten' diye cevap vermesidir. Bazen ensende bir nefes hissederek yüreğine gelen o anlatılmaz duyguyu yaşamaktır. O mutlu olacaksa o hikayeden kendine hiç bir rol seçmeden baş rolü hiç tanımadığın diğer kişiye bırakmaktır. Seni seviyorum derken bir başkasına söylemediğin kadar içten söyleyerek iki damla yaşı dökülmesidir. Bilir misin vücudunu ona teslim etmek değil aşkı yaşamak yada aşkın en büyük ifadesi, herkesin gördüğünü ama hiç kimsenin ulaşamadığı senin için en özel olanı ona teslim etmektir, mesela gözlerinle herkesi görürsün herkesin gördüğü de bir çift gözdür ama ardında gizlediklerini herkes bir anda bilemez eğer göstermek istemezsen, mesela dudakların herkesin yanağını elini öper ama vermezsen en içten öpücüğü ne başın döner ne aşk 'ın başını döndürürsün.Ondan ayrıldığında kalbinin acısını hissedemezsin canın yanar, canın çok yanar önce sağ göğsüne bakarsın ' Aptal kalp o tarafta mı? ' dersin sonra sol tarafa bakarsın ama kalbinin orada da olmadığını görürsün ve bir şapşallıkla 'yine kalbimi onda unuttum' dersin almaya bile çapalamazsın o ilk aptal gülümsemeyle yoluna devam edersin. Bilirsin hayatında başka hiç kimse de yaşamayacaksın bunları ama  bazen çekip gidebilmektir sadece o istediği için başka bir SURET' te yaşam arzusu bulmaya. Bunu düşünmek acıtsa da seni, gitmen gerekiyorsa gideceksin ondan çok uzaklara ve ödenmesi gereken bedelin bu olmadığını düşünsen de o istedi diye gidebilmelisin. Unutmayı sorma her insan unutur ama her insan basit bir yaşanmışlığı unutur. Yaşadığının adı zaten aşk değildir.
Sevgilinin, hayatında olanları anlatırken hiç bir tepki vermeden dinlemek, yalnız kaldığında ise bir odada saatlerce düşündükten sonra ' En ağır bedeli ödüyorum ' demesidir ama yine de susmasıdır. Onun senin için aldığı gülü yanında sadece o olduğu için herhangi bir şehrin herhangi bir yerinde unutup kendini öldürmek istemektir, bilir ki o olmasaydı unutamazdı ondan bir parçayı. O küçücük bir parça, senin için o olmadığı zamanların tek tesellisidir, o olmayınca hissedersin yokluğunu... Uyumadan önce gözlerini kapattığında yanağında onun yanağı gözünde onun yüzüyle o yanında olmasa da onunla uyuyabilmek. Söylemek istediğin bir şey var mı diye sorduğu zaman içine nefesini çekip 'Seni Seviyorum' diyemeden ' Ben de Seni Seviyorum' dediğini duyabilmek bunun için de saatlerce sadece mutluluktan ağlayabilmektir. Daha söylenebilecek bir çok şey aynı zamanda hiç bir şeydir aşk. Kimin gözüyle baktığın neye baktığın önemli sadece ' dedim. Gitti.

Bir haftadır kafamda etrafımda çevremde bir yerlerde kötü bir bir şeyler beni kovalıyor ben ucuz atlatıyorum. Dört gün önce bacaklarıma kaynar su döküldü. Bildiğimiz kaynar su , tazecikti dökülürken. İyi ki diyorum ani reflekslere sahibim. Ben oturmuş güzel güzel yemeğimi yerken kardeşlerim kedi köpek tabiri çok ağır olmasa gerek atışıyorlar şakalaşıyorlar falan ben hala tıkınıyorum bir tanesi çaydanlığı eline aldı çayı doldurdu karabiberime doğru yaklaştırdı çaydanlığı o bacağıyla bir hareket savururken çaydanlığın içindeki su benim bacağımla buluştu nan birde üzerimde kot pantolon var. Ayağa bir hamleyle kalkıp pantolonu tenimden ayırmaya çalıştım birisi üzerimi değiştirmem için birisi üzerime soğuk suyla tedavi etmeye çalışırken onları başımdan attıktan sonra odaya gidip krem sürdüm üzerimi değiştirdim ama nasıl sızlıyor bir de kızarmış ki gözüme görünse birisi ağzıma gelen her şeyi söyleyeceğim babamın falan içerde olması umurumda değil o an. Boş ver dedim çık balkona bir hava al kimseyi kırma iki yandın diye. Çıktım dışarı tekrar mutfağa girdim çay görmek istemiyorum. Hayatımda ilk defa yanmış olmamın kısa süreli bir etkisi olarak kabul ettim bunu. Tabi ki küs duramam ben karabiberim ve meleğimle yaklaşık beş dakika sonra hep beraber gülüp oynamaya başladık. Çay yüzünden ilk yanmam oldu ama son olmadı ertesi gün kursun kantininde ( babamın malı olsa bu kadar rahat olmazdım herhalde ) çayımı doldurmak için sen git orada da elini yak abim hemen koştu elimi suya tuttu tekrar ucuz atlattım dedim ve güle oynaya dersime giriverdim. Günler geçti ama o uğursuzluk gitmedi bilgisayarımın başucuna oturmadan önce de ayağımı kestim. Nasıl olduğu önemli değil de beni kan tutuyormuş bilmiyordum başım bir döndü gözlerim açık ama her yer karanlık... Yani çok kötü bir durumdaydım şimdi burada anlatırken de fena oldum. Kapatayım en iyisi bu konuyu.

Üzmedi beni  hiç bir roman bu roman kadar. Tam bir fiyaskoyla bitmesini beklerken yazdığım bitiş senaryosunu aynen uyguladı Joe. Ne kadar bunu yazmışta olsam oturup ağlattı beni hala etkisi üzerimde, gittiğim her yerde Joe'yu anlatıyor, onunla yatıp onunla uyanıyordum. O öldürdüğü bedenlere acımıyordu hatta bıçaklarıyla herkesin üzerinde değişik fanteziler kuruyor aptalı oynuyor ama asla bir kadın karşısında aptallaşmıyordu. Taki ruh ikizini bulana kadar. Joe aşık olmuştu. Aşkına kavuştuğu gün ise kendini öldürmek zorunda kaldı. Yaşanan bir olay olmasıydı belki de beni etkileyen, aşkı bulup yaşayamadan veda etmek zorunda olması da beni ağlatandı. Keşke herkes hayatında bir kez bulabileceği o aşkı sonsuza kadar yaşayabilse. Belki çok isteseydi yaşardı kim bilir gerçekten istemediği için yaşamamıştır. İsteyen insan yapabilir değil mi karşısında nasıl büyük bir engel olursa olsun başka yolları tercih etmeden o engelin tamda üzerinden geçerek. Yapabilirdi ama istemedi....Bu kitabı da bitirince okuyacak kitap kalmadı acilen kitap alışverişine çıkmam lazım yoksa ben Joe'yu düşün düşün üzülürüm. Halbuki  üzülmek için bir sebep daha çıkması değil o sebeplerin tek tek yok olması gerekiyor.

Geçen hafta bir kuş gördüm. Küçücükler, minik minik böyle. Tatlı bir şaşkınlıkla büyük bir hevesle ne olduklarını sordum hint bülbülü dediler Ben kuşları sevmem o muhabbet kuşları yok mu sinir olurum bizzat kendilerine ama bunlar çok tatlıydı. İki tane alacağım, odamın en güzel köşesini onlara ayıracak en güzel hikayeleri onlara anlatıp en güzel müzikleri onlara dinleteceğim. Anneme söylediğimde verdiği tepki ' Sen gidip onları alırsan eve bir daha girmezsin' oldu. Bende ' birisi kafesinin kapısını aralamadığı sürece sorun yok' dedim. Almalıyım onlardan. İki tane olmalı birisi erkek birisi dişi yavru kuşları olmalı ben onlara sıcacık bir yuva yapmalıyım. Onlar o huzuru yaşarken bende onların huzuruyla mutlu olmalıyım.

Bir aralar ağlamadığım günleri özledim. İnsanoğluda ne menemen bir şey değil mi varken kıymet bilmez gidince de onu arar. Birilerinin karşısında ağlamak özellikle bir kadının birilerinin karşısında gözlerinin dolması silahını çekmiş tetiğe basmaya hazırlanan bir katil gibi göz yaşlarının gözünden damlaması da karşısındaki kişiye tetiği çekmesi gibi gelir. Kimisi ağladığını rahatlıkla söyleyebilir. İkisi de farklı şeyler değildir aslında karşındaki kişi de biter yine iş. Eğer sen bir insanın karşısında ağlama arzuna karşı gelmene rağmen göz yaşlarına engel olamıyor,ağlayabiliyorsan ve ağlamanın sebebi o ise bunun üzerine karşındaki kişi göz yaşlarını silmek için elini uzatmayacak kadar uzaksa sana yada kuru bir ağlama kelimesi dökülebiliyorsa dudaklarından ya da  hiç bir tepki vermiyorsa gözlerinden süzülen damlalar onun için tek bir kelime ifade etmiyor edemiyorsa ya sen ağlayamıyorsun yada karşındaki kişi için sandığın kadar değerli değilsindir. Göz yaşlarının gözlerden gelmesi gönül güzelliğinin gözlere yansıması yani göz yaşlarının gözlerden değil aslında yürekten gelmesi (bazılarının timsah göz yaşlarından bahsetmiyorum) boş değil. Hiç bir insan sebepsiz ağlamaz ve en temizi aslında bizim göz yaşlarımızdır. Derler ya hani göz hangi renk olursa olsun gözyaşı hep aynı renktedir onun bu berraklığı,onun duruluğu en çirkini bile en güzel yapan an o çirkinin gözünden süzülen damlalardır bil ki yüreğinde hissetmiştir ve akıp gidivermiştir ama ömür boyu gitmeyecektir seni bir kere ağlatan bir daha ağlatacaktır ve sen bunu bile bile yaşamak zorundasındır.
Ağlıyorum... Hiç engelde olamıyorum bir an ' Ne yapıyorsun kızım sen kendine gel' diyorum gülüyorum iki dakika sonra kendimi cenin gibi yatağına büzüşmüş ağlarken buluveriyorum. Ağlayabilmek güzel şey an azından hissedebildiğimi biliyorum hala....

Şimdi bir sürü şarkım(ız) oldu (bizim) benim sensizken dinleyebileceğim sensizliğin tek hatırası. Bu da bir yenisi olsun Dinleyelim.

İyi bayramlar... Bayram olduğunu unutmadım tabi ki ama hiç bir şeyin tadı eskisi gibi değil bende bayramlarında o ziyaret edilen akrabaların yüzüne bakma tahammülüm de yokken artık neyleyim ben bayramları. Tamam o kadar abartmayacağım büyüğüm onlar benim her zaman saygıdır tek hak ettikleri ne intikam ne kin benim işim olay duygular değiller...
Bu arada nerden başlayacağımı bilmiyordum ne çok yazmışım :)

10 Kasım 2010 Çarşamba

Dünyayı Ateşe Versen de Aşkın Isıtamaz Artık Beni.

Şimdi herhangi birisini örnek gösterip soruyorsun: ' Bu kadar mı kötüyüm? ' diyerek. Ne o kadar, ne ondan fazla ne de ondan azsın. Hepi topu sensin işte, başkası olamazsın ki. Yıllar sonra gözyaşlarınla geldin seviyorum diye. Garip olan bu kelimeyi söylemen değil benim buna inanıyor olmam daha garibi ise buna inanmamın sana karşı olan hislerimde bir gram değişiklik yapmaması. Sana karşı duygularını soyutlamış bende.

Ben sevmiştim seni bir zamanlar yada kendimi buna zorunlu hissetmiştim. Hani ozaman gelebilseydin seviyorum diye başka bir hayatta olacaktım. Ne tonlarca ağırlıktaki cümleleri işitecektim ne de içim sızlayacaktı. Seni severken ağlıyordum, hiç durmadan ağladığımı tek görenlerse bana dost olamayacak kadar soğuk, benim derdime derman olamayacak kadar laldiler. Olsun yine de dinledi ve izledi o buz gibi duvarlar beni. Tek dost, tek arkadaş, tek aile onlardı bana.

Hayatım boyunca bir cümleni unutmayacağım. Hep o çamur iziyle hayatımı devam ettirmek zorunda kalacağım. O çamurdan ve o çamura atılan taştan ne kadarı benim kabahatim bilmem ama bembeyaz elbisesine çamur bulaşan benmiydim evet bendim ve işte sadece bu kadardı senin için benim hayatım. Sandın ki ben sana mahkumum ben senin esirin ben senin tutsağınım. En kötüsü ne biliyomusun, bitmez sandığın aşkım biteli çok oldu. Biliyorsun, hissediyorsun ama anlamıyorsun.

Ben hep çocukluğumun nerde kaldığını düşünürken, sen ' yalnızlığında boğuluyorsun elini tutmak isteyene parmağının ucunu vermiyorsun ' dedin. Hiç düşündün mü beni yalnızlığa iten kimdi ? Düşündün belkide düşünmedin. Hayır hayır sen hiç düşünmeden konuşuyordun. Düşünsen, bu kadar şuursuzca dökülürmüydü kelimeler ağzından, umarsızca bir cümle oluşturabilirlermiydi. Birazcık düşünseydin eğer benden tek zerre aşk dilenmezdin. Fazlasını aldın benden. Birazcık kırıntısı kaldıysa bırakta kendim için harcayayım. Senden gittim bir daha gelmemi bekleme.

Kin beslemem, nefret etmem de hak etmeyeceğin kocaman bir sevgiyi ziyan ettiysen kalan aşkımıda sende harcamamı beklemeni istemem. Senin sevgine aşkına yada yenilgiyi hazmedememene ne biliyim işte adına ne diyorsan beslediğin o duygunun, saygı gösteririm ama bekleme. gelmeyeceğim ben sana...

En kötüsü ne biliyormusun, sevdim sevgime bir karşılık göremedim; gözyaşlarım sel oldu, yüreğim viran, ben paramparça... kısacası üzülen ben oldum. Şimdi geldin seviyorum dedin; yine ağlayan ben yine viran yine paramparça kısacası yine üzülen ben oldum. Bir tuhaflık yok mu bu işin içinde? Sıramı sana verdiğimi sanıyordum, neden tekrar üzülen benim?

Giden günlerimin geri gelmeyeceğini artık biliyorum kalan günlerimi alma benden... Hayatıma girmen ne kadar kolay bir olaya indirgendiyse çıkmanıda sen kolaylaştır ve sessiz sedasız git olur mu daha falza canımı yakma...

Kabullen artık, sen çok geç kaldın aşkıma....

2 Kasım 2010 Salı

Neyin ne zaman nerde olacağını kestiremese de insan bazen bir mucize olur ve belki o mucize güzel bitiverir. Kim bilir...

Yanımda olsaydın keşke şimdi. Nasıl ihtiyacım var bir bilsen!...
Küçücük bir çocuktan farksızım şu an;
Savunmasız, güçsüz, yarın bütün olacakları unutacak kadar kör ve bir şekerle kandırılacak kadar aptal.
Olsaydın yanımda, yaslasaydım omzuna başımı, ağlasaydım ve sadece sussaydım.
Akan her bir damla anlatsaydı her şeyi ve sen sadece göz yaşlarımla dinleseydin beni...
Unuttursaydın bütün yaşananları...

 Devamı yok maalesef, bu kadarı anlatamıyorsa zaten gerekte yok devamına...


Eskiden olsaydı, canım bu kadar yanmazdı demeyeceğim çünkü; daha fazla yanardı ve hemen geçmezdi. Mesela, dün ıslanan yanaklarım ertesi gün kurumazdı ve ben hiç bir şey olmamış gibi çevreme gülümsemezdim. Şimdi bunu başarabiliyorum, içimde fırtınalar kopsa da gülümsememle mutluluk pozları verebiliyorum. Onlar da inanıyorlar ve bana hiç aldırmıyorlar, ben de artık onlara aldırmıyorum.


Fallarımda, yaklaşık 6 ay önce çıkmıştı, dikkatinizi çekerim falımda değil fallarımda. Bir tanesinde çıkmadı bu muhabbet. Hiç inanmamıştım, birisine değil hiçbirisine inanmamıştım. Ne böyle bir hayalim ne de böyle bir hedefim oldu. İki hafta yada üç hafta önce bir arkadaşım dil eğitimi için yurt dışına gideceğini söyledi. Bana da anlattı sen de düşünürsen falan diye. İsterdim yurt dışının da eğitim almak falan ama dedim ya hiç planlarımda yoktu. Umutsuz bir şekilde valideye açıkladım durumu bana hiç bir cevap vermedi, gitmiş pederle konuşmuş. Babam önce ' Ne yapacakmış? ' gibi bir soru sormuş ( geçen gün Emir 'in lensi ne yapacaksın? demesi gibi ) Annemde üzerinden şöyle bir geçmiş tekrar ve babam itiraz etmemiş. Bana dün annem söyleyince kısa çaplı bir şok yaşadım önce, sonra annemi ' başka bir şey söylemedi mi? eee başka ne dedi' gibilerinden soru yağmuruna tuttum hatunu. Eğer şirketle de görüşünce bir pürüz çıkmazsa bu yaz yurt dışına gitmek için hazırlanıyor olacağım. ( Hadi benim için dua edelim )

Hayatımda tek olumlu durum şimdilik bu olay oldu. Kalanlar hep aynı. Olaylar karşısında sergilediğim tutumum dışında. Zincirlediler sanki beni bulunduğum yere bir kopartsam o zincirleri kimse tutamayacakmış gibi geliyor. Sanırım tamamen bitmedi ve artık çok az kaldı.

Elimi uzatınca tutacak, ben onun elini tutunca unutacaktım her şeyi,
Düşlüyordum, hayallerimde her şey tamamdı da bir tek o an eksikti.
En güzel gecede ki o hilali beraber izleyecek
En güzel yıldızları tutup gökyüzünden beraber yeryüzüne çekecektik
Tabi en güzel müzik eşliğinde...

Saçmaladım yine sanırım hafızamda birden aşk yer edinmeye kalkıştı Şimdi takıyorum tekrar maskemi, hiç isteyemediğim ve bir türlü bana yakışmayan o maskeyi.
Hayatı neresinden yakalamaya çalıştımsa olmadı başaramadım bir türlü. İstedikleri gibi oldum daha fazlasını istediler, kendim oldum hiç istemediler.
Şairin dediği gibi ' Nerden baksan tutarsızlık, nerden baksan ahmakça!...'

Öne Çıkan

Sevmek ya da sevmemek işte bütün mesele bu!...

     İnsan sevmeye nereden başlamalı? Günün sorusu bu olsun.       İnsan en çok kendinin düşmanı ve yine en çok kendinin dostu. Bir söz va...

Popüler